Ben de olimpik anneyim


Aile
11/01/2019
Hareketli bir çocuktum ben, yerinde pek duramayan tiplerden...

İlkokulda ritmik jimnastiğe vermişti annem beni, çok severek gittim okul hayatım boyunca... Ortaokul ve lise hayatım boyunca voleybol oynadım, üniversiteye gelince de spor hayatımı noktaladım. 

Voleybolu devam ettirmediğime pişmanım, ancak o zamanlar şartlar o kadarına el veriyordu. Türkiye'nin en iyi okullarından birinde okuyor olmama rağmen okulumuzda bir kapalı spor salonu yoktu, hafta içi antrenmanlara kendi imkanlarımızla gidiyor, ailemiz ve şartlar izin verdiğince spor yapıyorduk. Zaten bir kariyer ya da hayat çizgisi olarak sporu benimsemek o dönemde pek tercih edilen bir şey değildi. Üniversiteye başlamamla birlikte spor hayatımdan çıktı, voleybol günlerim mazide hoş bir anı olarak kaldı. 

Çocuklarım sporla daha barışık ve hatta bütünleşik olsunlar istiyorum. Sporcu olmasalar bile (ki olsalar ne güzel olur) spor hayatlarında hep yer alsın. Babalarıyla bu konuda hemfikir olduğumuzdan sorduk soruşturduk, nereden nasıl başlamamız gerektiğini araştırdık ve bir harita çıkardık önümüze... Elbette her konuda olduğu gibi bu konuda da çocuklara model olmak en önemli ve en kestirme yol. Ancak bizler düzenli olarak spor yapan yetişkinler olmadık, olamadık, bari çocuklarımız bizim gibi olmasınlar diyerek çıktık yola...

Etrafımızdaki sporculara danıştık bu konuda... ‘4-6 yaş arası jimnastikle başlayın, sonra yüzmeye geçin. 9-10 yaşına kadar da yüzerse birçok sporu yapabilecek altyapıyı vermiş olursunuz çocuğunuza' dediler... Mantıklı geldi bize de... Küçük yaştan basketbol mu, tenis mi diye düşüneceğimize tek bir odakla yola çıkalım istedik. Öyle de yaptık. Jimnastikle başladık, yüzmeye geçtik.

Büyük oğlum yaklaşık beş senedir, küçüğü ise bir seneyi aşkın bir zamandan beri yüzüyorlar şimdi... Mesafelerin uzak, trafiğin çok, yapacak işin fazla, zamanın ise her şeyden az olduğu büyükşehir ortamında program yapmak kolay olmuyor. Ancak hafta sonları baş koyduğumuz yüzme dersleri, haftalık programımızın vazgeçmediğimiz bir altyapısını oluşturuyor. Katılmalarının zorunlu olduğu ya da şehir dışında olmamızı gerektiren bir program yoksa o spora gidilecek arkadaş!

Geçtiğimiz haftalarda büyük oğlumun, devam etmekte olduğu kulübün sutopu altyapısına alındığı haberini aldık. Sanki olimpik madalya kazanmış gibi sevindik. Aklıma P&G'nin ‘Teşekkürler Anne' filmi geldi o an. ‘Anne olmak dünyanın en zor işi ama en güzel işi'...

Türkiye'de sporla büyüyen çocukların oranı hala oldukça düşük. P&G ve Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi'nin birlikte yürüttüğü Olimpik Anneler projesi, bu oranı yükseltmek için bir sivil toplum hareketi oluşturmayı hedefliyor. Ebeveynleri, çocuklarını sporla büyütmeleri için teşvik etmeyi öngörüyor ve ‘Çocuğuna spor yaptıran her anne olimpik annedir' diyor.

Böyle bakınca ‘Ben de varım!' diyorum. ‘Ben de olimpik anneyim!'

Anne-baba olarak çocuklarımız olimpik sporcu olsunlar gibi bir iddiamız yok. Sporu seven, ileride düzenli olarak spor yapan insanlar olsunlar, olimpik olmasa bile madalya almış gibi sevineceğiz o zaman...